Ne tuhaf yaşamak ölüm kokan bedenlerde. Bu bedenlerin sığınağı ne acaba? Ruh mu ya da kan mı? Ne olduğu önemli mi ya da değil mi? Kim umursuyor bunu! Bunu umursayan insanların ne kadarı cevabı bulduğunu iddia ediyor? Bilinmez.
Ruh bedenin içinde hapsolunduğu vakit bir gereksinim doğar. Bu gereksinim ruhun bedene değil bedenin ruha gereksinimi. Yani ışığın gölgeye değil gölgenin ışığa gereksinimi. Herkes gölgeleri karanlık bilir hâlbuki ışığın günahıdır gölgeler. Işığın aydınlattığı nesnelerle olan günahı. Tıpkı ruhumun bedenimle yaptığı günahlar gibi. Günahsız bir et parçasının içindeki ışık huzmesinin soluk yansıması. Belki bu konuşulanlar, tartışılanlar, anlatılanlar gereksizdir bedene belki de gerçek hayatın kaynağıdır bu malzeme. Bilinmez.
Etraflıca bir baksa insan görebildiğinden öteye o zaman huzuru hisseder galiba. Görünenlerden çok görülmeyenlerle dolu çünkü insanoğlu. Adını kalp koyduğu ve zayıflıklarını, garip tavırlarını ve anlaşılmadığı kanısındaki eğilimlerini de içine attığı bu kavram gerçektende zayıflık mı insanoğlu için yoksa ruhun en sağlam öğesi mi?
1 Eylül 2007 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder