1 Eylül 2007 Cumartesi

Bilinmez I

Gölge nereye vurur uzağa mı yakına mı? Peki benim cesedim nereye düşer? İki metrekare toprağa mı yoksa sonsuz boşluğa mı?

Cevapları kolay sorular bunlar. Işık ne kadar vurursa gölge de o kadar düşer. Günahlarım ne kadar bulursa terazimde cesedim de o denli ruhuma eşlik eder. Peki insan neden yer, neden içer? Madem ruhum bu bedene hapsolmuş neden peşi sıra beni sürükler? Hayatı bilmece sananlara ağır gelen sorular bunlar. Sınavdan korkanların çalışmadığı cinsten.

Ben bunları yazarken benliğimi mi tatmin ediyorum yoksa hasta ruhumu mu tedavi ediyorum bilinmez .Ama bildiğim şeyi inkar edemem; bu sorumsuzluğu kabullenemem. Okunmasını istesem ne istemesem ne yazdıklarımın, sonuçta ezeli de ebedi de var eden benim de bu bencil duygumu biliyor ve ona göre hüküm veriyor.O beni sevdiği için varım ve ben onu sevdiğim için yazabiliyorum. Şükür ona olsun ve ondan gelen de gönül soframa buyursun.

Peki ya insanları sormalı neler peşinde elli altmış, bilemedin yüz senenin nezdinde. Boşa geçen zamana mı günah denmeli amacına giderken düşenlere mi yüklenmeli. Bilinmez.

İnanç insanı yükseltiyor bundan eminim. İnandığı şey her ne ise…. Peki ya doğru bildiği şeylerin yalan olduğunu öğrenmesi, var mıdır bundan dibe düşüren insanı?

Yaklaşımlarım ne kadar doğrudur bunu da tartışabilirsin. Sen küfürbaz değilsin ben de sarraf. Ama düşünmelisin ve düşünceni gizlememelisin, ne kadar yasak ne kadar soluk olsalar da… Ama sabit fikirli olup kilitlenmemelisinde. Anahtar sensin vücut sensin bilirsen sen bilirsin bilemezsen ezilirsin. Peki bilebilir misin?Bilinmez.

Hiç yorum yok: